“Stalin küçük işletmelerin gelişimini teşvik etti”, “özel girişimcilik olmadığında bir eksiklik olacaktır”, “planlı ekonomi yaratıcı girişimi kısıtlar” gibi ifadeleri sıkça duymuşsunuzdur.
Özellikle kendi işini yapanlar ya da kendilerini geleceğin girişimcileri olarak görenler bu ve benzeri efsaneleri yayar.
Bu videoda, sosyalizmde küçük girişimcilerin akıbeti ve Stalin’in bu konudaki tutumuna ilişkin yanlış anlama ve korkuları yıkmaya çalışacağız.
Küçük burjuva nedir?
İlk olarak, Marksist bakış açısından, genel olarak küçük işletmelere bir göz atalım.
Kapitalist toplumda iki ana sınıfa (burjuvazi ve proletarya) ek olarak ara pozisyonda yer alan sınıflar vardır. Bunlardan biri -öncelikle ya da sadece kendi emeğiyle yaşayan küçük mülk sahipleri, yani- küçük burjuvazidir.
Küçük burjuvazinin varlığının temeli, büyük ölçekli kapitalist üretimin kaçınılmaz olarak yıktığı ve yerini aldığı küçük ölçekli üretimdir. Kapitalizmin özellikle tekelciliğin gelişmesiyle, burjuva medyasında sıklıkla “küçük işletme sahibi” olarak anılan küçük burjuvazi, büyük sermaye tarafından giderek daha fazla sömürülmektedir. Bunların önemli bir kısmı, proleter işçi sınıfının saflarına inerek geçim kaynaklarını ve sınıfsal konumlarını kaybedecektir.
Ekonomik rolüne bağlı olarak küçük burjuvazinn sosyal konumu
kararsız ve çelişkilidir. Bir yandan kendi yönettiği üretim araçlarına sahip olduğu için mülk sahibidir. Ve sadece aletlerin bulunduğu bir çalışma odasından oluşan bu mülk önemsiz de olsa, küçük burjuvazi için üretimin temelini ve ana geçim kaynağını oluşturur. Bir mülk sahibi gibi davranan küçük girişimci, büyük kapitalistlerin zenginliğini ve konumunu kıskanır, onların etkisi altındadır ve daha yüksek ekonomik konuma ulaşma arayışındadır.
Başka şeylerin yanında küçük işletmeler; alım satım, kredi sistemleri, kooperatif örgütleri ve diğer birlikler sözkonusu olduğunda doğrudan büyük kapitalistlere bağımlıdır. Bunların küçük burjuvazinin eklenti konumunu hafifletmek için tasarlandığı düşünülür ancak gerçekte onları sermaye iktidarına daha bağımlı hale getirirler.
Öte yandan, küçük burjuvazi, büyük kapitalislerin sömürdüğü bir emekçi gibi, proletarya rolüne doğru çekilir. Mali durumu, şirketlere ve tekellere dönük düşmanlığı ve demokrasi arzusu, küçük burjuvaziyi ücretlilerin zihniyetine yaklaştırır. Bu konumdakilerin üst tabakaları burjuvaziye yaklaşırken, en alttaki küçük işletme sahipleri kalifiye işçilerden bile daha kötü koşullarda yaşayabilirler.
Bununla birlikte maddi durumu ne kadar kötü olursa olsun, küçük burjuvazi, üretim araçlarının özel mülkiyetine sahip olması bakımından işçiden farklılaşır. Bu nedenle, küçük burjuvazi nüfusun en dengesiz grubudur, yaşadıkları ekonomik koşullar psikolojilerine yansır.
Küçük işletme sahipleri bireycilikleri ve değişimden duydukları korkuyla karakterize edilir. Ekonomik konumu onu hayatın zorluklarına uyum sağlamaya zorlar. Girişimleri başarısız olduğunda, üretim araçlarından mahrum kalırlar, emek güçlerini satmaya ve proleter olmaya indirgenirler ya da cinayet veya intihar gibi anlamsız eylemlerle kendini gösteren bir cinnet içine düşerler.
Siyasi kısıtlamalar ve çıkarının darlığına bağlı olarak küçük girişimci, tereddüt eder ve burjuva propagandasına kolayca yenik düşer.
Lenin bunu şöyle tarif etmiştir:
“Kapitalizmin dehşetiyle kendinden geçen bir küçük burjuvazi, aynı anarşizm gibi, tüm kapitalist ülkelerin karakteristik özelliği olan toplumsal bir olgudur. Bu tür bir devrimciliğin istikrarsızlığı; -kısırlığı ve hızla boyun eğmeye, ilgisizliğe, fanteziye ve hatta bir burjuva hevesinden diğerine kayan çılgınca bir tutkuya dönüşme eğilimi – tüm bunlar yaygın deneyimlerdir.” (V. I. Lenin “”Sol” Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı.)
Bu özellikler, kaçınılmaz olarak işçi sınıfı saflarına nüfuz eder ve kapitalistlerin küçük-burjuva kitleleri etkilemesini kolaylaştırır, ve ticari çıkarlarını koruma kisvesi altında, son tahlilde büyük işletmelerin gücünü arttırır.
Bunun yanında, tarihte küçük burjuvazinin ilerici faaliyetlerinin de örnekleri vardır. Marksizm-Leninizm klasikleri, işçi sınıfının burjuvaziye karşı devrimci mücadelesinde, başta köylülük olmak üzere küçük burjuvazinin yaygın küçük mülk sahibi kitlelerini kendi tarafına çekmesinin ne kadar önemli olduğundan bahseder.
SSCB’de küçük burjuvazi: Köylülük
Vladimir Lenin küçük burjuva kitleleri proletaryanın safına çekmenin mümkün ve gerekli olduğunu pratikte kanıtladı. Ekim Devrimi’nin zaferi, işçi ve köylülerin ittifakı sayesinde mümkün hale geldi ve böylece bu teorinin doğruluğu kanıtlandı.
O yıllarda SSCB nüfusunun ezici çoğunluğunu köylülük ve küçük burjuvazinin kalan kısımları oluşturuyordu. Sermayedar ve toprak sahiplerinin aksine, küçük burjuvazinin mallarına el konamadı.
Tüm bunların sonucu olarak, kolhozların1 yardımıyla büyük ölçüde toplumsallaşmış bir ekonomiyi örgütleyerek sosyalizmi inşa etme yolundaki Sovyet hükümetinin o dönemki temel görevinin, küçük burjuvaziyi ve bundan da öte köylülüğün geniş kitlelerini kendi yanına çekmek olduğu ortaya çıktı.
Kolhoz, SSCB’nin sosyalist kolektif ekonomisinin biçimlerinden biridir. Kolhozlar, üretim araçlarının toplumsallaşmasına dayalı kolektif bir ekonomi kurmak ve yürütmek için gönüllü olarak bir araya gelen yurttaşlar tarafından oluşturulur. Bir kolhoz yaratmanın amacı, küçük ölçekli bireysel tarımı sosyalist bir ekonomi yolunda yönlendirmek, küçük mülk sahibini bir kolektivist olması için eğitmek ve kolektif üyelerinin maddi durumunu iyileştirmektir.
İşçi ve köylü ittifakını güçlendirmek, tarımdaki feci durumu çözmek ve kırsalda kapitalizmin yeniden canlanmasını bastırmak için, SSCB liderliği kararlı önlemler aldı. NEP (Yeni Ekonomik Politika) koşulları altında, Sovyet hükümeti, köylülüğün en yoksul katmanları olan yoksul ve orta köylüler için kapsamlı destek sağlarken varlıklı mülk sahipleri Kulak’ların baskı altına alınmasını örgütledi.
Aynı zamanda, köylüleri kolektif çiftliklere yani kolhozlara katma politikası izlendi.
SSCB’deki kolhoz, sosyalist ekonomiyi toprağın işlenmesiyle tanıttı. Bu toprak kamusal mülkiyetti ve sürekli kullanım için kolektif çiftliğe veriliyordu, yani her daim alma-satma ya da kiralamaya tabi değildi.
Traktörler, biçerdöverler ve kolektif çiftlikte kullanılan diğer tüm gelişmiş tarımsal makineler devlet ve traktör istasyonlarına aitti. Hayvanlar, tarım aletleri, tohumlar, yem ya da müştemilat gibi tüm diğer temel üretim araçları, Kolhoz’un tüm üyelerinin mülkiyetindeydi.
Kolektif çiftlikte üretilen ürünler ve parasal fonlar, Kolhoz Sözleşmesi’ne uygun olarak, burada çalışan çiftçiler tarafından yeniden dağıtılırdı.
Kolektif çiftlikler, tarım sektörüne modern teknoloji ve bilimsel personel sağlayarak, tek tek köylüleri, kolektif çiftçiler haline getirerek tarımın kısa sürede sosyalist temelde dönüştürülmesini mümkün kıldı,
1940’ta SSCB, 50 milyondan fazla kişiyi istihdam eden 340 bin kolektif çiftlik sayısına ulaştı. Gelecekte, kolhozlar, devlet çiftliklerine (sovhoz) benzer şekilde tarım-sanayi kompleksinin devlet işletmeleri haline gelecekti.
Devlet çiftlikleri yani Sovhozlar, devlete ait büyük tarım işletmelerinin sosyalist çeşididir. Sovhozlar tahıl, et, süt, yün, pamuk ve diğer tarımsal ürünlerin devlet “fabrikaları”ydı ve büyük ölçekli sosyalist tarımsal üretimin bir modeli olarak hizmet verdi.
Marksizm-Leninizm, komünizme doğru ilerlerken kolektif mülkiyetin kamu mülkiyetiyle şu ya da bu biçimde kaçınılmaz olarak birleştirilmesinin altını çizer. Vurgu, kolektif çiftliklerin toplumsallaşması sürecinin herhangi bir zarara ve emekçi halkta hoşnutsuzluğa yol açmadan kademeli olarak gerçekleşmesini sağlamaya yapılır.
Stalin de aynı pozisyona bağlı kaldı:
“Bugün ülkemizde sosyalist üretimin iki temel biçimi vardır: Devlet ya da kamuya ait üretim ile kamunun mülkiyetinde olduğu söylenemeyecek olan kolektif çiftlik üretimi. Devlet işletmelerinde üretim araçları ve üretilen ürün milli varlıktır. Kolektif çiftlikte, üretim araçları (arazi, makineler) devlete ait olmasına rağmen, üretilen ürün farklı kolektif çiftliklerin malıdır… Tek ve birleşik bir sektörün oluşumu nasıl ortaya çıkacaktır… bu ayrı tartışma gerektiren özel bir sorudur.”
SSCB’de küçük sanayi alanında, kural olarak 10 ila 200 kişi arasında çalışan ticari kolhozlar vardı. Kuaför salonları, mobilya atölyeleri, yapı malzemeleri üretimi ve diğer benzer işletmeler gibi bu işletmelerin onda sekizi düzenli ev ihtiyaçlarını karşılıyordu.
Kolhozdaki işgücü örgütlenmesi ve ödeme tarzı, zamanın devlet işletmelerinden biraz farklıydı. Kazançlar, yapılan işe ve harcanan emeğin kalitesine göre belirleniyordu. Üretimde kazanç yerine kayıp yaşanan bir aksama varsa, ödeme yapılmazdı. Yasaya göre, kolektif üretimden elde edilen fazla kârın yüzde 25’i işçilere prim olarak dağıtılırdı.
İlk bakışta, kolhozların çağdaş küçük işletmelerle bir çok ortak yönü vardır. Bugün bu düşünceye dayanarak, Stalin döneminde ve genel olarak SSCB’de özel girişimcilik olduğu iddiasıyla abartılı açıklamalar yapılıyor.
Ancak herşeyden önce, bir işletmenin aksine bir kolhozun satın alınamayacağını, satılamayacağını, miras konusu yapılamayacağını açıklığa kavuşturmalıyız – kolhozların tüm taşınır ve taşınmaz malları, işletmenin çalışanlarının eşit kolektif mülkiyetindeydi, kullanım hakkı çalışanlardan birinin ayrılması ya da işten çıkarılması üzerine iptal edilirdi.
İkincisi, kolhozdaki üretimin temel amacı kâr etmek değil, tüm toplumun refahını artırmaktı. Kolhozda çalışan işçilerin emeğinin sömürülmesi yasalarla katı biçimde sınırlandırılmıştı.
Üçüncü olarak, bir kolhoz kisvesi altında özel üretim yapmaya yönelik her türlü girişim ciddi şekilde cezalandırılırdı. Sadece Temmuz 1948’den Ocak 1949’a kadar, yaklaşık 9 bin kolhoz ve yerel sanayi işletmesi çalışanı; zimmete para geçirme, kötüye kullanma, özel girişimcilik faaliyeti ve sahte kolhoz organizasyonu suçlamalarıyla yargılandı.
En önemlisi, tabanda bağımsız olmasına rağmen, kolhozlardaki en önemli sorunlar sadece devlet kurumlarıyla anlaşma yoluyla çözülebilirdi. Çok geniş bir coğrafyaya sahip bir ülkede işçi konseyleri ve sendikaların örgütlenmesi, aşağıdan yukarıya inşa edildi. Bu yapı kentlerden birlik cumhuriyetlerine tek bir ticaret kooperatifleri Merkez Konseyi ve birlik cumhuriyetlerinin Bakanlar Konseyi’ne bağlıydı. Üretim oranları, fiyatlar ve maaşların tümü, devlet mülkiyetindeki işletmelerdekine benzer şekilde belirleniyordu.
Rekabetçi piyasa koşullarında faaliyet gösteren çağdaş küçük işletmelerin aksine, sosyalizm kapsamındaki kolhozların faaliyetleri, daha yüksek örgütlenmelerin onayladığı planlara göre gerçekleştirilirdi. Dolayısıyla, endüstriyel işbirliği planı, SSCB’nin birleşik ulusal ekonomik planının bir parçasıydı.
Buna ek olarak, Komünist Parti sadece doğrudan devlet kurumları aracılığıyla değil, dolaylı olarak da kooperatif sektörü üzerinde büyük bir etki yarattı.
Yaklaşık her on kooperatif işçisinden biri komünistti ve kooperatif kongrelerine katılan delegeler arasında bu oran yüzde 90’a ulaşırdı.
Kooperatifler, kararlarında tüm parti kararlarını dikkate alır ve parti tarafından yürütülen kitlesel kampanyalara katılırlardı.
Kooperatifler, hem başka kolhozlar arasında hem de yerel devlet işletmeleri arasında gerçekleşen sosyalist yarışmalara düzenli olarak katılırlardı. Bu yarışmalar her çeşit sanayinin üretim çıktıları üzerinde olumlu bir etkiye sahipti.
Sonuç
Sosyalizm altında küçük işletmelerin kaderi hakkında burada çeşitli sonuçlar çıkarılabilir.
Sosyalist bir toplumda, özellikle Stalin döneminde, girişimciliğin çıkarları ya da özgürlüğü için sağlanmış herhangi bir koruma söz konusu değildir. Kolhoz kisvesi altında özel üretimi canlandırma girişimleri bastırılmıştır.
Stalin’in liderliği dönemi, devletin kolhoz faaliyetlerindeki rolünün güçlendirilmesi ve 1930’ların ortalarında bunların “birleştirilmesi” ile anılır. Savaş sonrası yıllar da, bazı esneme ve ademi merkeziyetçi uygulamalara geçici olarak izin verilse de istisna değildir. Bu, hükümetin ülkenin restorasyonunu hızlandırmaya dönük pragmatik arzusundan kaynaklanıyordu ve genel olarak durumu asla değiştirmedi.
Ve SSCB’de kollektif çiftlik sisteminin zaferiyle, küçük burjuvazinin temel dayanağı -üretim araçlarının özel mülkiyeti- ortadan kalktı. Her biri kendi özel temelleriyle sınırlanmış milyonlarca küçük mülk sahibi ve meta üreten emekçi, varlıklarını sosyalist mülkiyete ve kollektif emeğe dayandıran milyonlarca kollektif çiftlik köylüsüne dönüştürülmüştü. Esnaf ve zanaatkarlar, sanayi kooperatiflerine katılarak sosyalist toplumun inşasına dahil oldular. Sovyet ticaretinin özel ticaretin yerini almasıyla, tüccarların büyümesinin zemini de ortadan kalktı.
Son olarak, tarımsal ve ticari kolhozların küçük burjuva kitlelerinin işbirliği için hazırlanmış bir planının parçası olduğu söylenebilir. Bu plan, onları geleceğin sanayi işçilerine dönüştürmek ve Sovyet işçi sınıfına entegre etmek amacını taşıyordu.
Modern tarım-sanayi kompleksinin oluşumu ve kapitalizm altında tarımın tekelleşmesi, geleceğin sosyalist devletinde kolektif çiftliklere gerek olmayacağı inancını güçlendiriyor. Ancak, ekonominin doğrudan kamu mülkiyetine geçirilemeyen sektörlerini kapsayan sanayi kooperatifleri olacaktır.
Sosyalist işbirliğinin tarihi, küçük işletmeler olmaksızın insanların tüm ihtiyaçlarını karşılamanın imkansız olduğu efsanesini açıkça geçersiz kılıyor. Küçük burjuvazinin, özel girişimin ölümü, bürokratik regülasyonlar ve sosyalizmdeki kıtlıklar konusunda yaşadığı korkular, devamlı maruz kaldığı kapitalist propagandanın ürettiği spekülasyonlardır ve geçmişteki sosyalist inşa sürecinin özel hatalarıyla beslenir.
Herkes, kapitalist ekonominin -tekelleşme, iflaslar, işletmelerin kepenk indirmesi, rekabet, kurumsal devralma motivasyonları gibi- temel tehditlerinin olmadığı üretim kooperatifleri kapsamında inisiyatif gösterebilecek ve potansiyelini gerçekleştirebilecektir.
Komünistler ve işçi sınıfı iktidarı, daha büyük bir ekonomik plan kapsamında ve sosyalist devletin tam desteğiyle, huzur ve güven ortamında çalışmayı garanti eder.
Bizi izlemeye devam edin.