Bolşevikler Rusya’da İktidarı Nasıl Aldı?

Köylülerin ve işçilerin, kapitalistleri ve toprak sahiplerini iktidardan devirerek dünyada ilk defa sosyalist bir devletin yolunu döşedikleri Ekim Devrimi’nin üzerinden 105 yıl geçti.

Bu zafer, emekçilerin sosyalizm için on yıllarca sürdürdükleri inatçı bir dönemin ardından geldi; bu dönemde Avrupa’da 1848 Devrimi ve Paris Komünü, Rusya’da 1905 devrimine tanık olundu ve hepsi de yenilgiyle sonuçlandı.

Bu yazıda ana hatlarıyla şu soruya cevap vereceğiz; Ekim Devrimi nasıl mümkün oldu ve Bolşevikler iktidarı nasıl aldılar?

Bütün devrimlerin nesnel ve öznel etmenleri vardır. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen başlarında Rusya İmparatorluğu bir çelişkiler yumağıydı. Pek çok kapitalist ilişki biçimlerinin gelişmiş olmasının yanında feodal kalıntılar da azımsanmayacak ölçüdeydi.

Ülkede nüfusun çoğunluğunu oluşturan köylüler arasında belli bir kastlaşma vardı. İstatistiklere göre 20’inci yüzyılın başlarında 45 milyon köylüden sadece üçte biri tarımda iş bulabiliyordu. Az sayıdaki köylü zenginleşerek kulaga dönüşmüştü. Çevresindeki köylülerin emek gücünü satın alan, dahası onları toprak kölesi haline getiren taşra burjuvalarına bu isim veriliyordu; kulag. Sahiplenebilecek arazinin olmaması ve toprak sahiplerinin tiranlığı nedeniyle köylülerin çoğunluğu tarım işçisine dönüştü.

Bununla birlikte işçilerin de durumu daha iyi değildi. Düzensiz çalışma saatleri, işsizlik, düşük maaş ve berbat çalışma koşulları gündelik hayatın olağan koşullarıydı. Sanayi ve tarım işçileri eğitimden ve sağlık hizmetlerinden de yoksundular.

Ekonomik baskıya bir de ulusal baskı ekleniyordu. Polonya, Finlandiya, Siberya, Kafkas ve Orta Asya halkları üzerinde Çarlık bir Ruslaştırma politikası izleyerek ulusal kültürlerini bastırıyordu. Ülkede Yahudi düşmanlığı güçleniyordu: Yahudilerin, onlar için imparatorluğun batısında belirlenmiş olan bölgeden ayrılmaları yasaktı ve sık sık katliama uğruyorlardı. Bu politika, imparatorluğun dış bölgelerinde ulusal kurtuluş hareketlerinin güçlenmesine neden oluyor, bu da çarlık güçlerini zayıflatıyordu.

Çarlık Rusyası, diğer halklara boyun eğdirmek amacıyla Çin, Kore ve İran’a doğru yayılmaya çalıştı. Bu arada Rusya, özellikle Büyük Britanya ve Fransa olmak üzere diğer emperyalistlere iktisadi açıdan bağımlığıydı.

Alacaklılarının Rus İmparatorluğu’nu Birinci Dünya Savaşı’na girmeye zorlaması bu çelişkileri daha da şiddetlendirerek açlığa, yüz binlerce insanın ölümüne ve ekonominin bozulmasına yol açtı. 1917’ye gelindiğinde bu kötü koşullar da sınırlarına ulaşmıştı.

Şubat Devrimi sırasında monarşi bir halk ayaklanmasıyla alaşağı edildi. 1905 deneyimi sırasında askerler ve köylüler demokratik devrim kurumlarını, yani Sovyetleri meydana getirmişlerdi. 1 ve 2 Mart’ta Rusya Parlamentosu Geçici Komitesi ile Petrograd Sovyeti Yürütme Komitesi’nin sosyalist-devrimci ve Menşevik liderleri Rusya’da geçici bir burjuva hükümeti oluşturmak için gizlice anlaştılar. Ülkede ikili bir iktidar meydana geldi. Devletin gücü resmî açıdan geçici hükümete ait olsa da iktidar somut açıdan Sovyetlere aitti. Sovyetlerin onayı olmadan tek bir yasa bile çıkarılamıyordu.

Geçici hükümet toplumsal reformları ve barışa duyulan ihtiyacı görüşürken aslında biryandan da bunları önlemek için elinden geleni yapıyordu. Sovyetlerin Menşevik ve Eser-sosyalist devrimci liderleri kapitalistleri izlediler, emekçilerin taleplerini savunma yoluna gitmediler. Örneğin İşçiler fabrikalarda kendi başlarına irade gösterinceye kadar 8 saatlik günlük çalışmayı dahi desteklemediler.

Nihayetinde devrimin daha da gelişmesinin önünde bir engel olarak geçici hükümetin bir parçası hâline geldiler. Savaş devam ediyordu. Ancak kapitalistler ve ortakları, askerleri daha fazla savaşmaya zorlayabilecek bir ikna yolu bulamadılar. Haziran 1917 için planlanmış olan saldırı Rusya’nın ağır yenilgisiyle sonuçlandı.

Kerensky liderliğindeki hükümet, bunun sorumluluğunu, kapitalistlere karşı geniş ölçekli bir mücadeleye girişmiş olan Sovyetlere atmak için hızlıca kolları sıvadı. Karşı devrimci generaller Sovyetleri ortadan kaldırmak ve devrimi bastırmak için bir darbe hazırlığına giriştiler.

Öznel etmenlere gelirsek… Ülke zor bir durumdaydı. Ancak elbette bütün buhranlar devrimle sonuçlanmaz. Devrimin ilham verici öznel etmeni Bolşevik partiydi. “Bolşevizm” kavramı, Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin 1903’te gerçekleşen kongresindeki yapılan seçimlerinde, Lenin destekçilerinin çoğunlukta olduğu ve oportünistlerin azınlık olduğu sırada ortaya çıktı.

Çarlığın içinde bulunduğu zor koşullara rağmen, Bolşevikler sadece otokrasiye ve kapitalistlere karşı değil, diğer sol akımlara karşı, Narodniklere, Sosyalist Devrimcilere, Menşeviklere karşı da mücadele verdiler. Tıpkı günümüzde olduğu gibi o günlerde de komünistlerin hasımları kendilerine “Marksist” diyorlar, Marx’ın öğretilerini olası her biçimde çarpıtıyorlardı. Bolşevikler dogmatik, radikal ve sekter olmakla suçlandı. İşçi hareketinin ve devrimin geleceği bu mücadelenin üstesinden gelmeye bağlıydı.
Marx’ın kuramsal temelinde ve Lenin’in önderliğinde, Bolşevikler, çağdaş toplumu incelemek için muazzam bir çalışma yaptılar. Dönemin bütün olayları bu çalışmalara yansımıştır. Bunlardan bazılarını vurgulamamız gerekiyor.

Kapitalizm geliştikçe, eski çelişkileri koruyan ve yenilerini yaratan emperyalizme dönüştü. Dünyanın güçlü devletleri arasındaki mücadele kaçınılmaz olarak pazarların yeniden düzenlenmesine, buna bağlı olarak da dünya savaşına dönüşmüştü. Eşitsiz iktisadi gelişim, en gelişmiş ülkede değil ama bir ülkede devrim olasılığı anlamına gelmekteydi.

Ancak bununla birlikte, devrim için bir siyasi parti şarttı. Büyük kârlar, burjuvazinin, görece daha refah içinde olan bir kesim işçiyi ve sendika bürokrasisini satın alarak, onları işçi hareketi içinde kendi ajanları hâline getirmesini sağlıyordu. Oportünistler bu hareketlerine kuramsal bir açıklama getirmeye girişerek, Marx’ın öğretilerini kendi çıkarlarına doğru büktüler. Bunların sosyal Demokrat partiler içindeki ağırlığı, işçileri burjuvaziyle uzlaşmaya, dolayısıyla da sermaye karşısındaki mücadelelerinde yenilmeye götürdü.

Bunun önüne geçmek için işçilerin sınıf bilincine sahip olan, proletaryanın ve diğer emekçi kesimlerin etkin bir şekilde temsilciliğini üstlenen öncü bir partiye ihtiyacı vardır.

Lenin ve yoldaşlarının mücadelesi böyle bir partinin kurulması içindi. Bolşevik Parti böyle bir parti oldu. Marksizmi sadece oportünistlere karşı savunmakla kalmadılar, çağın koşullarına da uyguladılar. Marksizm-Leninizm hem Rusya’da hem de dünyanın geri kalanındaki devrimci hareket deneyiminin ana hatlarını belirlemiş, kuram ve uygulamanın birliğini de somutlaştırmıştır.

Bolşevikler Rusya’da emek hareketinin gelişiminde etkin bir rol üstlendiler. 1905 Devrimi ve onu izleyen tepki süreci ile savaş öncesindeki dalgalanmalar, Bolşevik ilkelerinin gerçekle olan bağının sınayan birer sınav oldu.

Emperyalist savaşın başlamasının ardından Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi savaş karşıtı etkin konumu nedeniyle yeraltına çekilmek zorunda kaldı. İşçileri anavatanları uğruna ölmeye çağıran oportünistlerin tersine, Bolşevikler farklı ülkelerin emekçi halkları arasındaki savaşı bitirerek bunu emperyalizme karşı bir savaşa dönüştürmek için sürekli faaliyet yürüttü.

Çarlık bu duruma partiyi yasaklayarak ve Duma’da yer alan milletvekillerini tutuklayarak yanıt verdi. Bolşevikler yeraltına çekilmişti ama faaliyetlerini durdurmadılar. Savaş sırasında savaş karşıtı faaliyet yürütmekten ve işçi hareketinde yer almaktan geri durmadılar.

Gelelim, başarıya nasıl ulaştıklarına… Şubat Devrimi’nden bahsedenler, genellikle bu dönemdeki sosyalist devrimciler ile Menşeviklerin hakimiyetini işaret ederler. Bolşeviklerin tarihi ise bir avuç devrimcinin, ülke genelinde, bir dizi rastlantı sonucunda iktidarı ele geçirmesi gibi duruyor.

Gördüğümüz üzere, Bolşevikler devrimin öncesindeki işçi hareketinin önemli bir unsurudur. Çarlığın çöküşü sırasındaki görece az sayıda olmaları, Bolşeviklerin karşısındaki güçlerin -yani sosyalist devrimcilerin ve Menşeviklerin- Birinci Dünya Savaşı’na katılan çarlık hükümetini desteklemeleri, dolayısıyla bu sayede de rahatça faaliyet gösterme olanağı elde etmiş olmalarıyla açıklanabilir.

1917’nin başlangıcında, kimi şehirlerdeki Bolşevik gruplar kimi zaman 10 veya daha az kişiden ibaretti. Bolşeviklerin az sayıda olmaları Şubat-Mart 1917 olaylarında yer almalarına engel olmadı. Örneğin Petrograd’da düzenledikleri işçi gösterileri devrim başlangıcı için bir işaret oldu.

Pek çok Bolşevik parti üyesi 1905 Devrimi, karşı devrim ve savaş dönemlerinden geçti. Partinin üçte ikisi işçiydi, ki bu da kitlelerin örgütlenmesini kolaylaştırıyordu. Bir kitle partisi olarak hızla büyüyen Bolşevik partinin omurgasını, sınıf mücadelesinde pişmiş olan bu insanlar oluşturuyordu. Şubat 1917’de 24.000 olan üye sayıları Nisan itibarıyla 100.000 kişiye ulaşmıştı.

Bütün yorumların aksine, Bolşeviklerin açık bir hedefi vardı ve bunu başarmak için hangi koşulların gerekli olduğunu biliyorlardı. Anlık siyasi ve mali çıkarları uğruna bu nihai hedefi terk etmeye hazır olan ara uzlaşmacıların aksine, Marksist-Leninistler sürekli değişen mücadele koşullarına ve güç dengelerine göre taktiklerini değiştirirler. Bununla birlikte, amaç, yani insanın insanı sömürmesinin ortadan kaldırılması ve iktidarın emekçi çoğunluğa geçmesi, her zaman aynı kalır. Bolşeviklerin zaman zaman birbiriyle çelişen eylemlerini bu şekilde açıklayabiliriz.

Nisan 1917’de, partinin lideri ve baş teorisyeni Lenin, sürgünden döndü. Ünlü Nisan Tezleri’nde partinin stratejisini formülleştirdi: Demokratik burjuva devriminin gelişimi sosyalist devrime dönüştürülmeli, proletarya taşra burjuvazisine karşı yoksul köylülerle iş birliğine girerken orta halli köylülerin kararsızlığına etkisizleştirecekti. O dönemde öne çıkardığı “Bütün iktidar Sovyetlere!” sloganı sosyalist devrimin barışçıl gelişimi anlamına geliyordu.

Lenin’in, o sıralar, Sovyetlerin çoğunlukla sosyalist devrimciler ve Menşeviklerden oluşan uzlaşmacı liderliğini görmezden geldiği düşünülebilir. Kitlelerin siyasi faaliyetlerinin yükseldiği ve Sovyetlerin muazzam bir etkiye sahip olduğu koşullarda, iktidar barışçı bir şekilde aktarılabilirdi.

Sovyetlerde, Askeri Komiteler’da, sendikalarda, eğitim birlikleri ile fabrika komitelerinde işçiler, köylüler, askerler ve denizciler arasında etkin bir siyasi faaliyet geliştirdiler. Emekçi katmanları oportünistlerin etkisinden yavaş yavaş kurtardılar.
Temmuz buhranının ertesinde oportünistler Sovyetleri hükümetin açık bir uzantısına dönüştürdüklerinde bu slogan geri çekildi. Bununla birlikte karşı devrimci Kornilov’un isyanını izleyen kriz süreci Sovyetler’e yeni bir güç kazandırdı ve uzlaşmacıların etkisini kırınca “Bütün iktidar Sovyetlere” sloganı da dönmüş oldu.

Komünistlerin esnek taktikleri açısından bu sadece tek bir örnek. Devrimin farklı aşamalarında, parti barışçıl ve barışçıl olmayan, yasal ve yasa dışı mücadele yöntemlerini birlikte kullanarak, bunları iç içe geçirme yeteneği, bir yöntemden diğerine geçebilme becerisi gösterdi. Leninizm, reformizm ve maceracılık arasındaki temel farklardan biri de budur.

1917 sonbaharında, iktidar mücadelesine en yakın olanlar arasındaydı. Parti, 300.000 kişiye ulaşan üyesiyle işçi ve askerler arasında büyük rağbet görüyordu. Sovyetler Bolşeviklerden taraf olmuş, geçici hükümet, diğer bütün uzlaşmacı kesimler gibi kendisine güvenini kaybetmişti.

Petrograd’da dikkatli bir biçimde planlanan, Kızıl Muhafızlar, denizciler ve askerler tarafından desteklenen isyan nihayet iktidarın Sovyetlere geçmesini sağlıyordu.

Sonuca gelirsek… Görüldüğü üzere, devrim, Bolşevikleri kuram ve uygulama sahalarında yıllarca süren çalışmasının bir ürünüdür. Nesnel ve öznel etkenleri birleştirerek, her bir olaya bilimsel bir açıdan yaklaşarak, sosyalizmin yanısıra barış ve toprak mücadelesini, baskıya karşı mücadeleyi tek bir akışta birleştirmeyi başardılar ve bu gücü kapitalist sistemi alaşağı etmeye yönlendirdiler. Rusya’daki devrimin zafere ulaşmasının bir sonucu olarak, tarihte ilk defa olarak sosyalist bir ülke doğmuş oldu.

Bolşeviklik zamanın sınavından geçti. İşte bu nedenden ötürü, günümüz komünistleri açısından, öncülleri hedeflerine ulaşmak için neyi nasıl yaptılar konusu önemlidir. Menşeviklerin ve sosyalist devrimcilerin günümüzdeki mirasçıları Leninizmin eskide kaldığından ve Marksizmin revize edilmesi gerektiğinden açıkça bahsetmektedirler, ancak komünist hareketin mevcut durumu Leninizmin hâlen geçerli olduğunu vurgulamaktadır.

Bolşeviklerin deneyimi sadece öncü partinin toplum hayatını etkileyebileceğini ve emekçi kesimleri kendi etrafına toplayabileceğini göstermiştir. Böyle bir parti sadece kuram ve uygulama alanlarındaki ısrarlı ve yöntemsel çalışmayla hayata geçirilebilir. Bu görev Bolşevikler tarafından başarılmıştır. Şimdi sıra çağımız komünistlerinin de aynı süreçten geçmesinde.

Geçen her yıl, yeni meydan okumalara karşı daha iyi örgütlenmemiz ve hazırlıklı olmamız gerektiğini gösteriyor.

Avatar photo
Politsturm, olayları Marksist-Leninist bakış açısıyla ele alan bağımsız bir komünist bilgi kaynağıdır.